14 Mart 2018 Çarşamba

Sağlıklı Beslenme Trendlerinde Tutarsızlıklar



Sağlıklı beslenme arka arkaya çok sık söylendiğinde yabancı bir kelimeye dönüşüyor. Deneyelim:

Sağlıklıbeslenmesağlıklıbeslenmesağlıklıbeslenmesağlıklıbeslenmesağlıklıbeslenmesağlıklıbeslenme

Gürültülü oldu.

Eskiden, ben çok küçükken, sağlıklı beslenmeye dair söylenen şeyler çok daha sadeydi. Üç beyazdan kaçınmalıydık: Un, tuz, şeker. Şifremiz bu kadardı. Uzmanlar, sağlıklı beslenme hakkında daha sakin bir tondan konuşuyor, kimse birbirine dava açacak kadar ters düşmüyordu.

Sonra çeşitli beslenme trendleri ortaya çıktı. Sıralamasını hatırlayamıyorum ama benim hatırladığım en eski trend, Dukan olabilir. Elbette öncesinde çeşitli popüler rejimler vardı; karbonhidrat rejimi, yağ rejimi, et rejimi, Sibel Can rejimi gibi. Bugün Mars'ta koloni inşa etmek bile neredeyse teoriden pratiğe dönüşecek... Ona rağmen, evet 'zayıflamak-kilovermek-fit olmak' konu başlıkları giderek daha gizemli / karmaşık bir hale geliyor.
görsel kaynak: yemek.com

Bir yandan zayıflamak isteyen insanoğlu öte yandan hastalıklardan, paralel evrende 'öcü' metaforunda kullanılabilecek nitelikteki 'kanser ve türevlerinden' 'topuk popoda' kaçmak istiyor. Hepimiz şişko, hasta ve yaşlı olmaktan korkuyoruz. Ödümüz kopuyor.

Fakat, insanoğlu- insan kızı kendi iç sesini duyacak kadar düz ve o kadar kolay mı sandınız? Yanıldınız! Yıllar içerisinde sağlıklı beslenme gündemini; yaşam biçimi, duygu durumu ve siyasi-entelektüel kaygılarla harmanlayarak iyice karmaşık hale getiren yine biz olduk! Alkali duygular mı çıkmadı, vegan manifestolar mı yazılmadı, glutensiz taklalar mı atılmadı... Bana kalırsa, kolay cevapları, zor sorular sorarak, iyice belirsiz hale getirdik. Sahi konumuz neydi? Sağlıklı beslenme.


Sosyal medyada taraflar tutuldu, capsler oluşturuldu, fanatikçe hashtagler bölüştürüldü, görsellere efektler verildi. Hepimiz bir takımın parçası olduk. Bazıları tarafsız kalarak, taraf oldu. Ama hep suçluluk hissine boğuldu. Çünkü çocuğuna şekersiz kurabiye pişirmeyene paylaşımlarda yer yoktu.



An itibariyle etrafımda trend haline gelmiş o kadar çok sağlıklı beslenme önerisi var ki.. Bunlardan bazısı başlı başına bir akım, bazısı da doktoruyla öne çıkan formatlarda öneriler. Hepsi de aynı şeyin peşinde: Sağlığımızın gizli düşmanını bulmak! Ve hepsinin önerisi birbirinden farklı. Hepsi, sonunda bir yaşam biçimi vadediyor. Hepsi mutlak sağlık, neşe, havalılık, gençlik ve huzur dolu yarınlardan bahsediyor. Dinden sonra ikinci din gibi reçete halinde, herkes birbirini kendi gündemindeki beslenme trendine davet ediyor. Ben de bu trendleri okuyan, bazılarına gönülden inanan ve günlük yaşamımda uygulayan biri olarak, geçenlerde bu yazıyı yazma ihtiyacıyla kıvrandığımı fark ettim. Çünkü tüm bu trendlerin aslında tamamen insan sağlığını tamamlayamayacağını, bir şeylerin eksik olduğunu, düşünmeye başladım. Gelin, örnekleriyle inceleyelim.

Vegan Beslenme


Bu aralar, etrafımda kendini veganlığa adamış o kadar çok insan var ki... Hepsi de bir parti sözcüsü gibi, sık sık beni veganlığa davet ediyorlar. Veganlık davetle olunabilecek bir şey mi, merak ediyorum? Eskiden et yemekten hoşlanmadığı için vejetaryen olayazan insanlar tanırdım. Vejetaryenlik bitti mi sahi, nerde o insanlar? Vejetaryenliğe kıyasla, vegan beslenmeyi bugün savunanların, tabiatları gereği bunu tercih etmelerinden ziyade politik bir tutumları olduğunu, hafiften sinirli ve atarlı olduklarını fark ediyorum.

Elbette insan, evrimsel yolculuğunu kadere bırakmamalı. Kendi kendini evrimleştirebilmeli. Politik sebeplerle, beslenme tercihlerimizi değiştirebiliriz. Fakat önce konuyu tam bi netleştirelim!

'Vegan.. Ama Neden Vegan Olunur ?'

1- Hayvansal gıda yiyememek, alerjik reaksiyonlar.
2- Duygusal nedenler. Canlılara duyulan muazzam saygı.
3- Hayvansal gıdanın insan sağlığına olumsuz etkileri olduğuna inanmak
4- Vegan beslenmenin zayıflamaya ve daha havalı olmaya katkısı olduğunu düşünmek

Hangi nedenlerle vegan beslenme tam olarak öneriliyor? Önce bunu bilmek isterim. Çünkü maddelerden ilkine bakarsak, bunun tartışılacak yanı yok. Bazı insanlar doğdukları günden bu yana yumurta, tavuk eti yiyemez. Vegan olmaktan başka şansları zaten yoktur.

İkinci maddede ise düşünce evrimini gerçekleştirmiş bir insan modeli söz konusu. Herhangi bir sağlık kaygısı olmadan sadece canlılara duyduğu saygıdan, beynin karar verme yetkisinden sorumlu 'prefrontal korteksi' güzel işleyen kişileri kapsıyor. Belki dünyanın geleceğine sahip çıkıyor ve tabiata katkıda bulunmak istiyor.

Üçüncü grup ve dördüncü grup ise, bana göre oldukça kişisel, tamamen öznel bir tutum içerisinde. Dolayısıyla, onlardan beni partilerine davet edip durmalarını istemiyorum. Çünkü daha dün beraber etli menüler gömüyorduk. Bugün, kendisi için verdiği karar, sadece kendisini ilgilendirmektedir, diye düşünüyorum. Çünkü vegan beslenme de hala tartışılır bir konu başlığı.

Şöyle ki vegan beslenmede hayvansal hiçbir gıda yok. Ancak tahıl var, şeker var ve sonsuz meyveler var. Bunun her yanı tartışılır. Tahılın bugün bilimsel çalışmalarda nasıl bir magazin ünlüsü olduğunu merak edenler 'Tahıl Beyin' kitabını alıp, okuyabilir. Ya da okumayabilir. Başka birçok kaynak var. Kaynak, öğrenmek isteyenin köpeği olsun, kaynaktan bol ne var? Patatese abanmış birçok vegan menüleri yayınlanıyor. Patates, giydiği giysiye göre (pişirme yöntemlerine) şeytan gıdası (kanserojen) diye anılabilen bir sebze, biliyor muydunuz? Nohuta, mercimeğe bel bağlamış menüler var. Hadi gelin biraz ülkemizdeki bakliyat gerçeğini konuşalım. Ya da konuşmayalım, durum vahim çünkü. Unlar... Veganlıkta hayat kurtarıcısı unlar... Otizmin, bunamanın, depresyonun, şeker hastalığının ve şuanda ismini anmaya üşendiğim hastalıkların sessiz kahramanı unlar... Daha tartışılacak çok konu var: Kuruyemiş tüketimi nasıl yapılmalı, Meyve ağırlıklı smoothie'lerin zararları, vs.

Kısacası vegan beslenmenin, araştırma yapmaksızın uygulandığında faturası sandığınızdan ağır olabilir. Beyonce vegan oldu diye, bizim de olmamız gerekmiyor. Hem Beyonce'ye veganlık kolay! Beyonce'nin beslenme uzmanı, direkt şarkıcının mutfak çalışanlarına çiğ bademi akşamdan suya koymaları gerektiğini hatırlatıyor olabilir. Kaju sütünü toptan bol bol alıp, vegan peynirini bile evde hazırlatıyordur, bilemiyorum. Biliyorsunuz, bizde çok pahalı malum. Kesin olan bir şey var ki...  Beyonce'nin veganlık anlayışında beyaz ekmeğe, reçel gömüp yemek olmadığı kesin!



Canan Karataycılık


Ülkemizde büyük bir kitleyi peşinden sürükleyen Canan Karatay, kendisini sevenler ve gıcık olanlar tarafından çok sık gündeme taşınıyor. Dinden sonra ikinci din, sağlıklı beslenme konusu demiştik ya. Karatay da bir yerde örgüt lideri sayılabilir.

Canan Karatay'ı ben de sevenlerdenim. Vaazlarını fanatikçe savunmuşluğum çoktur. O pilav yenmeyecek arkadaş! O ekmek eve girmeyecek! Şeker mi, asla! Fakat günün sonunda, içimden atamadığım bazı tutarsızlıklar var:

Meyveyi kötü şeker kaynağı olarak gören Karatay, hepten meyveyi yasaklıyor. Kırmızı etten korkma, meyveden kork diyor. Meyve ve içeriği günümüzde bozuldu da, kırmızı et hiç bozulmadı mı? Neredeyse tereyağı şelalesinde duş al, diyor. Peki nasıl tereyağı? Biz nereden bulacağız öyle doğal tereyağını? Hadi bulduk. Nasıl ödeyeceğiz, bankadan doğal tereyağı kredisi çekerek mi? Meyveye gelelim. Meyvesiz, olmaz elbette. Uygulanabilir değil bir kere. Bu kadar meyvesi olan bir ülkenin insanları olarak, doğal gıda dendiğinde, meyveyi soframıza koymayacaksak, neyi koyacağız? Elmadaki şekerden korkacağız ama etten korkmayacağız, o şekil mi yani?

Bir diğer mevzu da hayvansal gıda tüketiminde, topluma cesaret vereyim derken, yine aşırıya kaçan ifadeleri, bence yanlış anlaşıldı. Tereyağı süper, zeytinyağı bomba, yumurta şahane, kırmızı et olayy derken aslında vermek istediği mesaj şuydu: 'Yenmesinde sakınca yok'... En azından ben böyle olduğuna inanmak istiyorum. Ancak toplum mesajı şöyle aldı: 'Göm eti gitsin'

Grip aşısı ve hamilelik şekerinde de tamamen yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Başından beslenmemize dikkat edersek, işlenmiş gıda / şeker / gluten tüketmezsek, bu tür önlemlere ihtiyacımız kalmaz, demek istiyor. Ama ifadelerindeki sertlik yüzünden anlaşılmıyor. Geçenlerde bir tuz mevzusu gündeme geldi. Almış koluna 'kaya' gibi kaya tuzunu, 'bol bol tüketin' diye haberleri çıktı. Eminim, sofra tuzu yerine kaya tuzu tüketin, vücudun ihtiyacı var demek istemiştir. Ancak yine karikatür yapmışlar, klasik.

Canan Karatay günümüz dünyasında geçerli olan gıdalar konusunda beslenme programı oluşturamıyor ne yazık ki. Laf arasında söylemlerinden bunu anlıyorum. Bundan 50 sene öncesinin tahıl, süt ve süt ürünleri, hayvansal gıdalar, bakliyat ve meyve-sebze grubu üzerinden derleme yapıyor. Örneğin bugünün çocukları süt içmesin demişti bir kez. Aslında süt ve süt ürünlerini tavsiye eder, teorik olarak. Fakat bugünün pratiklerinde, edemiyor.

(yazının devamı gelecek)

5 yorum:

  1. Soluksuz okudum.. Ben de glüten tüketmeyenlerdenim ancak kendi bedenimde bunun olumlu sonuçlarını aldım. Dizlerimde rahatsızlık vardı, nerdeyse iğne ile bir şeyler zerk edeceklerdi, 1.5 ay glütensiz beslendim ve cidden sonuç mükemmeldi. Keza süt ve yoğurtta beni anında davul gibi şişiriyor. Sanırım kişi kendi bedenini tanıma yolunda ilerler ve ona göre bir beslenme programı çıkarırsa daha iyi olur gibime geliyor. Devamını heyecanla bekleyeceğim. Elinize sağlık. Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada son yayınımda bloglarınızı tanıttım nacizane. Daha çok okunması gerektiğini düşünüyorum. :) Sevgiler,

      Sil
    2. Ben de glutensiz beslendim, kafaları yedim sonuçları görünce. O neymiş ya? Nerdeyse ses tonum değişti, o derece.

      Çok teşekkür ederim Momentos. Hem güzel yorumun hem desteğin için.

      Sil
  2. Momentos'un blog tanıtımları sayesinde geldim :) Ben de şekersiz beslenmeye başladım ama Momentos'un da dediği gibi kişi kendi bedenini tanıyıp ona uygun bir beslenme programı çıkarmalı. Çok güzel bir paylaşım olmuş, emeğinize sağlık :) Sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Benim kendi bedenimi tanımak çok uzun zamanımı aldı. Fakat hakikaten önemliymiş.

      Benden de sevgiler.

      Sil